Her sene bu yaz kesin Karadeniz turu yapacağım diye planlar kurulurken, ne hikmetse o ulu tatil zamanı geldiğinde Akdeniz’e kaçan insan! Bu gezi yazısı sana gelsin. J Hem de en doğusunun bir durak öncesi yani Trabzon’un mini bir tatil köyü olan yerinden, bir Trabzon’lu olarak sizlere bahsetmek isterim.
Özellikle İstanbul gibi uzak yerlerden gitmek isteyenlere, Türk Hava Yolları konforu ve kaliteli hizmeti ile, denize paralel tek havalimanına inme keyfini, kişinin görsel olarak yaşaması ayrıca zamandan kazanması açısından yararına olacaktır. Çünkü her ne kadar Karadeniz’i sevsem de, yollarının oldukça virajlı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Extreme sporlardan hoşlanıyorsanız bu heyecanı yaşamak da size ayrı bir zevk verebilir tabi. Ayrıca İstanbul’dan Trabzon’a araba ile gitmek, neredeyse 24 saate yakın sürdüğü gerçeği tecrübe ile sabittir.
Şuan yazacağım şey Trabzon’a özgü değildir. Doğu Karadeniz’ de nereye ne zaman giderseniz gidin yanınızda şemsiye bulundurmanız, yararınıza olacaktır. Bu bir öneri değil kamu spotudur. Oldukça serin bir havası olacağından yanınızda kazak, hırka da bulundurmanız iyi olacaktır.
Bu küçük tavsiyeden sonra, Trabzon’un enleri listesinde benim için başı çeken, adını kıyısında bulunduğu gölden alan, Uzungöl’den bahsedeceğim. Gittiğiniz zaman sanki bir kartpostala bakarcasına doğası ile büyüleyen, insanı mest eden, huzuru ile okşayan tam bir doğa severler yeri diyebilirim.
Trabzon’un merkezine 99 km uzaklıktadır. Bu da arabanızla yaklaşık iki saatlik yolculuk anlamına gelir. Fakat yolların asfalt olması (eskiden asfalt değildi), artık manzaranın tadını çıkara çıkara gitmenize en büyük etken olmuş durumda. Hatta, yolunuzun üzerinde, rafting sporundan hoşlanıyorsanız, gördüğünüzde mola verip sosyal bir aktiviteye katılma vesilesi olabilecek cinsten. Uzun lafın kısası o iki saatlik yolu bile insan nasıl daha da uzatabilirim diye düşünebiliyor.
Vardığınız da mı! İşte orası en keyiflisi… Yazın Temmuz sıcağında, o uludağlardan eriyen kar sularının göle ulaşma hikayesine tanıklık etmek mi işte o görsel haz olarak en etkileyici kısmıydı benim için. Bunun büyüsünden kurtulmanın mümkün olamayacağı gerçeğini söyleyebilirim.
Sıradağlar sanki o göle pusu kurmuşlar. Yeşil rengine anlamını veren belki de bu dağların heybeti olabilir diye düşünmedim değil.
Dağların yamaçlarında, oraya sanki kasaba havasını veren, müstakil ağaç evlerden olan, birçok pansiyon ve restoran bulunuyor. Beyaz et severler için Karadeniz’in en taze balıklarını, kırmızı et severler için ise Trabzon’un meşhur Akçabat köftesini tercih etmeniz mümkün. Lezzet konusu tartışmaya açık bile değil. 🙂 Tabiki bununla da kalmıyorlar. Trabzon’a özgü laz böreği, lahana sarması gibi yerinde yenilesice yemeklerin listesinde de yerlerini koruyan yöreye has yemekler mevcut. Bir de bu yemeklerin göl manzaralı, ağaçlarla donanmış bu güzel ve eşsiz ortamla birleşmesi…
Gölün çevresini daire şeklinde kaplayan yürüyüş alanında tur atmadan, yeşilin ve o heybetli dağların her açıdan ayrı ayrı perspektifine bakmadan, görsel bu şölene doymadan dönmek olmaz tabii ki. Gölün kenarında olan banklarda otururken, kum ateşi ile pişen türk kahvenizi yudumlamaya başladığınızda, gölün kenarında ki ördeklerin yavrularıyla yanınıza gelmesi muhtemeldir.
Gölün kenarında bulunan o meşhur camisinde ise ibadetinizi rahatlıkla yapabilirsiniz.
Doğa harikası betimlemesinin bile kifayetsiz kaldığı bu cennet mekanı ziyaret etmek için birçok neden varken etmemek için yok! Yaz tatili anlayışınız da huzuru bulmak felsefesi yatıyorsa bence neden olmasın…
Tabii ki bu tarihi şehre gelmişken, tek bir yeri ile kısıtlı kalınmaması gerekir. Uzungöl Trabzon’un incilerinden bir tanesiydi. Trabzon içerikli gezi yazımın devamını getireceğim. Devamını bekleyin derim…
Yorumlar